Interview and studio visit with the curator Attila Güllü and the German Embassy

Sanatçının diplomat ebeveynleri nedeniyle habire değişen arka fonlarda, eklektik, göçebe,  hareketli ve  aniden kaybolup sonra yeniden beliriveren arkadaş gruplarıyla dolu yersiz yurtsuz bir eğitim yaşamını içinde yaşadığımız çağın ve geleceğin bir analojisi olarak değerlendirmek mümkün. Kendisi bundan hiç şikayetçi değil; belki de bu yüzden çok sakin, adaptif ve önyargısız. Sanatçı kendisini bir araştırmacı olarak görüyor – bir ipucu, eşi de üst düzey bir genetik araştırmacısı –  ev yaşamlarına  da bu araştırma atmosferi hakim. Atölyesi bir fikirler/embriyolar/ipuçlar laboratuarını andırıyor. Orada hem düzen hem de yabancı gözlere “yığın” olarak gelen birikimler var. Dikkatimi çeken duvarda üç boyutlu bir matrisi hatırlatan ve gizemli kağıt işleri ve çalışma parçalarını taşıyan cep sistemi oldu. Sanatçı duvardaki bu depo-matrisin biraz zihnini temsil ettiğini söyledi. İşlerinde de bu tabakalaşma ve matrisleri  bolca görmek mümkün.

Tunus Güzel Sanatlar Akademisi’nden lisans derecesini aldıktan sonra çalıştığı çeşitli işkolları onun nesnelere değişik bir gözle bakmasını sağlamış. Sanatçı gündelik yaşamdaki olağan, önemsiz objelerden yola çıkarak onları eserlerinin bir parçasına dönüştürüyor.  Doğallıkla bu yeni bir fikir değil, İtalya kaynaklı Arte Povera hareketinde bu kavramın örneklerini görüyoruz.  Genç bir sanatçının altmış yıl önceki sanat akımından esinlenmesi  herşeyin topyekün değiştiği 2021 bağlamında ilgi çekici ve taze sonuçlar üretebiliyor.  Tabii “olağan/gündelik” kullandığımız nesnelerin kabuklarının altında sundukları  içkin potansiyeli görmek , yeni ağlar ve bireşimler oluşturmasını tetiklemek hayli zengin bir imgelem gücünü gerektiriyor.  Belki de etrafımızdaki tüm nesnelerin göründüğünden daha fazla yetenekleri , yolları, yörüngeleri ve kaderleri vardır. Bir sandalye sadece sert tahta/metalden oluşunca ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki  tüm sandalye sadece yumuşak yastık kısmından oluşursa? Sanatçı tam da bunu yapıyor, atfettiğimiz değerleri, kanıları, yargıları, etiketleri, yorumları sarsıyor. Dönüştürme-upcycling-retournament-başkalaşım gibi kavramları sanatçının işlerinin ana metodu olduğundan bahsedebiliriz.  Belki ortaya çıkan eserler sanatçının karışık ve kaotik bir dünyaya tepkisi olabilir. Başka bir ana ilgi konusu da işlerinin fiziksel temasa, somatik/haptik deneyimlere davet etmesi. Bu ve yukarda yumuşak sandalye ile değindiğimiz konuya  ‘Müzikal Sandalyeler’ çalışması  güzel bir örnek. Sanatçı “ekran” veya digital evrenle de ilgili, “Duplicator” ve “Rotator & Revolver” adlı video çalışmalarında ev ortamındaki bilimsel araştırma ikliminin esinlerini  görüyoruz.

Attila Güllü
Şubat 2021

Using Format